26 Haziran 2010 Cumartesi

Hiç yokken hep olmak nedir, bilir misin?

Yürüdüm yürüdüm çok yollardan geçtim inan çok büyüdüm..
Düşündüm düşündüm sebebini bulamadım neden neden neden çok üzüldüm?..
Aç kapını lütfen,çünkü ben geldim
Çok üşüdüm, çok soğuk yerden geldim
Bana bana biraz gülümser misin?
Kimseye sormadım,yolu kendim buldum geldim
Simsiyahların içinden sana karbeyaz geldim
Beni biraz sever misin? Ben geldim!..
Üstüm biraz tozlu, yolda çok düştüm geldim
Ellerim çizik üzgünüm, dikenliklerden geldim
Kalbim paramparça ama sana topladım geldim
Bir bilsen neler yazdım, hepsini yaktım geldim
Annemi bıraktım sana, kimsesiz geldim
Çocukluğumun söküklerini dikebilir misin?
İzin ver de oturayım lütfen, bacaklarımı çok yordum geldim
Kusura bakma üstüm ıslak, büyük yağmurlardan geldim
Anlatsam herşeyi, dinler misin?
Yanıma para almadım, beş kuruşsuz geldim
Yolda biraz acıktım ama sana,dayandım geldim
Hiç yokken hep olmak nedir,bilir misin?
Kendime.. devdim!devdim!devrildim geldim
Kardım,buzdum eridim,erittim geldim
Aşkı sırtıma aldım,taşıdım,evladım dedim
Açtım,soldum,sarardım geldim
Yandım, söndüm, kül oldum geldim
Ellerinle ellerime su dökebilir misin?
Yüzüme vurdu rüzgar yağmuru,daha çok dedim
Yağmur çarptı kendini bana, "bu yetmez" dedim
Kırılmış kanatlarıma birkez dokunabilir misin?
Taştım,dağdım,kum oldum geldim
Camdım,kayaydım, tuz buz oldum geldim.
.
Bin kere öldüysem, bin kere dirildim geldim
Canımdan can,kan verdim ama adını yaşattım geldim
Yedi kat yerin dibinden beni duyabilir misin?
Kimse inanmadı sana,bir ben taptım geldim
Dönecek yerim kalmadı, herşeyi mahvettim geldim
Şimdi beni biraz sever misin?
Ben geldim!

16 Haziran 2010 Çarşamba




Dün sabaha karşı kendimle konuştum.


Ben hep kendime çıkan bir yokuştum.



Yokusun başında bir düşman vardı



Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum.


10 Haziran 2010 Perşembe

Yazılmamışsa, mayına bas patlamaz. Yazılmışsa düdüklü tencere de olsa affetmez.

'' :: Kişiliklerini ve duygularını "taş"a yansıtan ölüler, dirilere

kendilerini şöyle takdim ediyorlardı:

-Ben falan oğlu filanım...

-Şu tarihler arasında yaşadım...

-Ve sizden bir Fâtiha istiyoruz....

İsimlerinin ve ölüm yaşlarının farklı olmasından ziyade, taleplerinin

aynı olması oldukça düşündürücüydü.

:: (Kuran-ı Kerim/meal bilmek ve okumak bahsi) Karşı tarafın

anlamadığı dilden, ya da ne dediğini bilmeden konuşursan,

hem gerekli mesajı verememiş olursun hem de kendinle çelişirsin.

:: Yeni doğan her insan ölüm için yeterince olgundur...

:: (Mezarlık ve defin bahsi) "Aman Allah'ım! İnsan ekiyoruz...

Hiçbir zaman meyve vermeyen insan...

hem de hiç tanımadığım bir vatandaşı toprağa boğuyorum...

Üstünü berbat ediyorum ve o gıkını çıkaramıyor..."

:: Yazılmamışsa, mayına bas patlamaz... Yazılmışsa düdüklü tencere de olsa affetmez...

:: Doğan insan kundaklanır... Ölen insan kefenlenir...

Kundakta beyaz bez, kefen de ''


-ölüm kitabı-

2 Haziran 2010 Çarşamba

İsrail: Tarihin En Kötü İcadı

İnternet medyasının bir hastalığı var; izleyiciyi sitede tutmak, reklam şirketlerine, "Bakın biz şu kadar kişi tarafından bu kadar kere tıklanıyoruz" diyebilmek için ilgi çekeceğini sandıkları abeslere müracaat etmekten kaçınmıyorlar.

"Tarihin en kötü icatları" başlığıyla sunulan fotoğraf dizisi de bunlardan biri. Merakımı yenemeyip göz attım. Başarısız gazozlar, araba modelleri, bilgisayar uygulamaları derken, Paraşüt ceket icadında durakladım. Karşıdan parkaya benziyor; tâ 1912 senesinde Alman mucit Franz Reichelt tarafından icat edilen paraşüt ceketin tanıtımını mûcidimiz Eiffel Kulesi'nden atlayarak yaptı.

Sonuç: Paraşüt açılmıyor, Reichelt sizlere ömür!

*

Bir siyasi proje olarak İsrail adlı ürünü kimin icat ettiğini elifi elifine tesbit etmeye imkân yok. Evvela İngiltere 1848'de, ardından Rusya Yahudileri siyâseten himâye meselesinde inisiyatif üstleniyorlar. Siyonist hareketin lideri Theodor Herzl, Filistin'de bir Yahudi devleti kurmak için uluslararası lobi çalışmalarını başlatıyor. Filistin, XX. yüzyıl başlarında Osmanlı egemenliğinde bir bölgedir. Herzl'in Filistin'de Yahudiler için otonom bir yönetim için toprak tahsisi talebi II. Abdülhamid tarafından kabul edilmiyor. Abdülhamid'in meseleye bakışı açıktır: "Zulüm gören Avrupa Yahudilerine Osmanlı toprakları açıktır, fakat bunları bir yerde toplamak mânâsız olduğu gibi, hele hele Filistin'e yerleşmeleri kabul edilemez."

Kısaca şudur: O dönemin Avrupası'nda Katolik fanatiklerin düşmanlığına hedef olan, Çarlık Rusyası'nda "Pogrom" denilen bir dizi katliama uğrayan Yahudiler için Osmanlı yurdu sığınılacak bir melce'dir fakat daha fazlası düşünülemez bile.

Ne var ki kötü bir fikir olarak İsrail projesi hızını kesmez: Hikâye uzun, hızla özetleyelim: II. Abdülhamid, içlerinde Emanuel Karasu'nun da bulunduğu bir Osmanlı parlamento heyeti tarafından azledilir, beş yıl sonra Osmanlılar kendilerini bir cihan kapışmasının ortasında bulurlar ve dört sene sonra artık Osmanlı Devleti mevcut değildir. II. Cihan kapışmasından sonra Birleşmiş Milletler 1947'de Filistin'in Yahudi ve Araplar arasında paylaşılmasına hükmeder. Filistinliler kararı beğenmez, savaş başlar. Gariban Filistinliler yenilir 1948'de İsrail devleti resmen kurulur ve Türkiye kuruluştan 9 ay sonra İsrail'i resmen tanır. O tarihten sonra İsrail, komşularıyla iyi geçinmek ve işbirliği yerine düşmanlık ve genişleme yolunu tercih ederek bütün dünyanın kınadığı, nefret ettiği ve ayıpladığı bir haydut devlet mevkiine gelir.

Hiçbir mûcit, elâlemin kendisiyle dalga geçmesi, ardından kötü konuşması için o kadar emek vermez. Paraşüt ceketi icad eden Franz Reichelt iyi niyetini canıyla ödedi; Theodor Herzl'den başlayarak İsrail Devleti'nin icâdına ve zuhuruna emek veren insanların iyi niyetini ise kendileri değil dünya barışı ödüyor. Türkiye Cumhuriyeti İsrail'in varlık sebebini hiç sorgulamadı, aksine onayladı ama İsrail'in Siyonist, yayılmacı ve kendilerini arzın merkezinde zanneden haydut mizaçlı politikacıları, bir icat olarak İsrail'in varlık sebebini kendi elleriyle otopsi masasına yatırmak için küstahça davranıyorlar.

Bir icat olarak İsrail'e fikir ve emek verenler, dünyanın herhangi bir yerinde, daha müsait toprak, iklim şartlarında kendilerine teklif edilen yurtluk yerini kabul etmeyip "Arz-ı Mev'ud" arazisinde direttiler ama o topraklardaki varlık sebeplerini hâlâ meşrûlaştıramadılar; halbuki mümkündü, hâlâ mümkündür. İslâm âlemi, işgal ettiği topraklardan çekilerek 1948'deki kuruluş hudutlarına rıza gösteren barışçı bir İsrail yönetimiyle iyi komşuluk yapmaya hâlâ ve her şeye rağmen hazır.

Lâkin bu şekliyle İsrail, bir siyasi proje olarak "Tarihin en kötü icadı".


Ahmet Turan ALKAN

22 Mayıs 2010 Cumartesi

UluOrta



'seyrek gülüş sen ne güzel bir şeysin
nazlanırsın ama bir gün gelirsin'


düşen bir yaprağa bağladım hayatımı
olsun artık diyorum ne olacaksa
paralı asker miyim neyim ben
ekleyip duruyorum sabahları akşama
ve kendimi arıyorum meşgul çalıyor
gerçi söylenmez böyle şeyler uluorta
aşk diyor başka bir şey demiyor kalbim
nasıl bir dostluk ki bu,hem kadim
hem de mayhoş elma tadında.

kendimi de koysam ayağımın altına
yine de yetişemiyorum ey aşk,
omzunun hizasına.
çünkü bende birikiyor her şeyin tortusu
ve ayağını kaldırıyor dünya,konuşurken benimle.
budanan oğullar gibiyim,sessiz ve narin
nereye konsam geri sayım başlıyor
kurcalıyor beni bir çırağın elleri
ah,unufak olsam ve desem ki
ağzın tat görmesin hayat
kandırdın beni.

sorma,
elim kırılsın bir daha
dokunursam güneşe.

kılpayı kaçırılmış bir şeyin
bıraktığı ardında
neyse oyum ben.
yaralı serçe,benim için dua et;
gök bir kayalık gibi şimdi üstümde
dr şükrü öncüoğlu'ndan
üç ayda bir reçete.

acıyan bir şeyim ben burdan çok uzaklarda
ve koskocaman bir hansın sen uğraşma bu çocukla
çünkü nasıl birşey biliyorum itin taştan korkması
bir yastık arıyorum kuş seslerinden
mühim değil sonrası.

sorma,
yangın sönseydi suyla
denizler her akşam böyle yanmazdı.

yakartop oynayan melekler gördüm güneşle
ve büyük çiftçiler gördüm dağları biçen
yolundaydı herşey,ben bile yolundaydım
ama
kıyıya vardığımda
kendimi unuttuğumu anladım
karşı kıyıda.

şiirler söyledim belki duyarsın diye
çığlığıydım içinde dilsiz bir şehzadenin
sana seslendim durdum bu küçücük odadan
acımı duy,sensin pusulam benim
ki dünya
silinmiş bir harita
gibi yabancı bana.

sorma,
usulca uzandığında
bir ceset oluyorsun öpüldükçe şımaran.

İ.Tenekeci

15 Mayıs 2010 Cumartesi

pardon


Pardon, sizinle geçen eylül bir romanın 254. sayfasında
karşılaşmıştık, hatırladınız mı?

14 Mayıs 2010 Cuma

vesikalaık


Resmin resmi yalnızlığıydı gayrı resmi hüzünler..

Zaman elbette tutuklayacaktı sana tutkun yanlarımı!

Ve gelecek seninle gelmeyecek ben anladın...

Sen
o resimde hoşcakal..

Ben
sensiz bir resmin karesine giriyorum.

Fotoğrafı
kimin çektiğinin ne önemi var.

Sen, yalnızsın artık vesikalık fotoğraflar kadar..
Hoşcakal...

13 Nisan 2010 Salı

''Mecazi aşk, ilahi aşkın provasıdır. Sonuna kadar yaşanmalıdır, belki aşk sırrından bir perde aralanır.” 

Düşüncesi sağlam bir öngörü gibi görünse de Said Nursi’nin şu cümlesi sonuca daha yakın:

“ Aşk, şiddetli bir muhabbettir; fani mahbuplara müteveccih olduğu vakit ya o aşk kendi sahibini daimi bir azap ve elemde bırakır, veyahut o mecazi mahbup, o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için baki bir mahbubu arattırır; aşk–ı mecazi, aşk–ı hakikiye inkılap eder.''


mi?

6 Nisan 2010 Salı

Bütün Mesele Hazır Olmakta

Bütün mesele hazır olmakta. 

Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin. 

Şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. 

Bütün mesele hazır olmakta. 

Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış, erken bırakmış ne çıkar, ne olacaksa olsun.


Hamlet'ten

3 Nisan 2010 Cumartesi

2 gecedir şikayet edercesine uyandırıp beni tekrar tekrar hayran bırakıyor kendine.. 

İçim seninle doldurulmak için boş diyo sanki..

Dolunayda gecenin tam yarısında pat diye uyanıp gözgöze gelmek Ay la ne kadar hayra alamet bilmiyorum..

anlamak için sebebini, bekliyorum..

bekliyorum.. 

39 saat sonra..

yine uyandırdın beni bu sefer yarımdı..

gel sen tamamla dercesine..

//yaklaşık 2 hafta sonra karşıma bu çıktı.//

beni anlatıyormuş bu metin, öyle idda ediyolla (inanmayın burçlara:)


yarımay

Sürekli diğer yarınızı bekliyorsunuz. Bulabileceğinizden eminsiniz. O umut sizi aydınlık kılıyor. Yüzünüzün karardığı nadiren görülüyor. O kararmalar da olumsuzluk günleri sayılmaz. İçinize çekilip hayal kırıklıklarını, umutsuzlukları tamir ediyorsunuz. Yeniden ışık biriktiriyorsunuz. Sonra yine salıveriyorsunuz ışınlarınızı. Öbür yarınıza size gelen yolları göstermek üzere aydınlatıyorsunuz etrafı. Mesele şu ki tek bir “öbür yarı”nız yok. Zaman geçtikçe, fark ettirmeseniz de değişiyorsunuz. O yüzden çok da tekin bir “bir yarı” sayılmazsınız

31 Mart 2010 Çarşamba

nerdendi kimdendi hatırlanamayan.

'Sonra unuturum bunu, başka şeyleri unuturum 
Anılar gömülüdür zaten ben bir daha gömerim 
Çocuk olmuşum, hasta olmuşum, deniz olmuşum 
Yalnız bir sincabım belki 
Gömdüğü cevizlere küsen.'

28 Mart 2010 Pazar

zira italik son çaresidir yazarın.

italik son çaresiymiş ya yazarın acep ondan mı bun // larım..

çaresizlik kendine söz geçiremediinde peydaa oluyo içinde bir anda //başka duygularla birlikte//

bunun için bile değer galiba Gitmeye ne dersin??

belki zor kullanarak,giderek vazgeçiririm kendimi..

denemeye değer mi?

yada risk mi almalı vazgeçmeye çalışmayıp?


zor değil mi sencede desteksiz risk (:

hey bu işaretse lütfenn!! bitane daha istiyorumm!

15 Mart 2010 Pazartesi

düş sokağı ve fd olmazsa, olmaz, olamaz, olmamalı.

göz yaşlarım sevgiliye
gönlüm gider yelkenliye
bir güneş birde ay
aşkı dünyaya yay... :')
.

Olanları birbiriyle ile bağlıyorum
Mütemadiyen ağlıyorum
Kalanlarla yüreğimi dağlıyorum
Mütemadiyen ağlıyorum
.
bir varmış bir yokmuş ama bir tekmiş yerine yokmuuş...
.
Bu sehirden bana acilar kaldi
Sarap sundum aya ben ayrilik tattim
Seyyah oldum su alemde öyküler yazdim
Oturup anlattim kendi halimce
Seyyah oldum su alemde türküler yaktim
Oturup söyledim kendi halimce
.
Bekledim durdum ben ne zor yolmus bu
.
Anladim ki insan kalbine yolcu
.
Dünyanin hali
Çeker giderim..
Yalnizlik yolcusu gönlüm
Bir garip seyyahıM ama kendime göçerim.



4 Mart 2010 Perşembe

♫♪ playlist ♫♪

//seni sevmekten değil kaybetmekten korkarım.. //

//aşk bu mu aşk acı mı acıttır mı incitir mi?? //

//eksik birşey mi var anlayamam // bak çayım sigaram herşeyim tamam //

//bir gün beni unutup başkalarına bakmaa // birazcık sevgin varsa beni sensiz bırakmaa //

//birbirimize bir kaç aşk kadar geç kalmış olmasaydıkk //

//öyle birşey ki bu kolay anlatamam atsan atılmaz satsan satamamm //


//fabrikada tütün sarar, sanki kendi içer gibi //


// ünzile kaç koyun ediyor? //


// ne güzel şeysin sen hep. //



23 Şubat 2010 Salı

neyşınıldan seçmeler :)

1. Kafası kopan hamam böcekler 9 günden fazla yaşayabilir 

Herkes hamam böceklerinin ne kadar baş belası olduklarını bilir. Evinde onlarla uğraşmış insanlar, onların ne kadar dayanıklı olduğunu ve kolay kolay ölmediklerini görmüştür. Ama heralde kimse bu dayanıklı haşarenin kafası olmadan 9 gün yaşadığını tahmin edemez ama bu gerçek! Hamam böcekleri açlıktan ölene kadar 9 gün boyunca kafasız yaşayabiliyor çünkü beyinleri vücutlarındaki derin bir oyuğun içinde.

2. İnekler köpekbalıklarından daha ölümcüldür 

Köpekbalıkları popüler kültürün bize dayattığı bir korku malzemesidir. Onlar hakkında o kadar çok film çekildi ki onlar bizim korkulu rüyamız haline geldi. Halbuki köpekbalıkları yılda sadece 10 insan öldüren normal hayvanlardır. İnekler ise yılda ortalama 100 insan öldürür, yani onların sevimliliğine bakmayıp onlardan biraz çekinsek iyi olur.

3. Erkek aslanlar haftada 672 kere çiftleşirler

Bir aslan modundaysa onun önüne geçmek neredeyse imkansız. Çiftleşme döneminde erkek aslanlar, neredeyse her 15 dakikada bir çifteleşirler, yani haftada yaklaşık 672 kere! Bu sayı ilk bakışta çok etkileyici gelebilir ama aslanların çiftleşme dönemleri arasında 2 yıl olduğu düşünülürse, onları anlamak daha kolay olacaktır.

4. Kurbağalar kusamazlar

Kurbağalar diğer bütün hayvanların aksine kusma refleksine sahip değildirler. Midesini boşaltmak isteyen kurbağaların pek seçeneği yoktur. Onlar da kusmak yerine bütün midelerini tükürüp sonra geri yutarlar.


5. Geyikler insanlar için en tehlikeli hayvanlardır



Birçok insan geyiklerin yılanlardan, ayılardan ve örümceklerden daha fazla insan öldürdüğünü duyunca şaşırabilir. Ama geyikler asfalt yollarda ilerlemeye meyilli oldukları için, diğer hayvanlara nazaran daha fazla insanla karşılaşır ve doğal olarak daha fazla insan öldrürüler.

6. Kurtların uluması yankılanmaz

Kurtlar sürü halinde avlanırlar bu yüzden uzak mesafeden iletişim kurmak onlar için çok önemlidir. Kurtlar dağlık alanlarda avlandıkları için seslerinin yankılanması, iletişimlerini engelleyebilir. Kurtlar bu yankılanmaya engel olmak için ulumalarının sıklığını iyi ayarlarlar. Bu sayede sürüdeki diğer arkadaşlarına avın yerini en doğru şekilde verirler.

7. Orangutanların yarısının kırık kemikleri vardır

Hepimiz orangutanların ağaçtan ağaca büyük bir hızla atladığını görmüşüzdür ama malesef bu atlayışlar, orangutanlara pahalıya patlıyor. Bütün orangutanlar, hayatlarında en az birkaç kez ağaçtan atlarken düşüp kemiklerini kırıyor. Bunu düşününce, her iki yetişkin orangutandan birinin vücudunda en az bir kırık kemiği vardır.

8. Bazı midyeler cinsiyet değiştirmiştir

Her midye dünyaya erkek olarak gelir. Üremeyi engelleyici bu özellikleri yüzünden, midyeler erkekten kadına kendi kendilerine dönme yeteneğini geliştirmişlerdir. Ama bir midye bu değişime karar vermeden önce iyi düşünmeli çünkü bu kararın geri dönüşü yok.


9. Ağaçkakanların kafası yumuşaktır

Bir ağaçkakanın bir ağacı saniyede 20 kere gagaladığı düşünülürse, ağaçkakanların kafalarının demir gibi sert olduğunu düşünebilirsiniz. Aksine onlar oldukça yumuşak bir kafaya sahipler. Her bebek ağaçkakan gagasının arkasında sümgerimsi yumuşak bir yapıyla doğuyor ve bu onları hızlı gagalamanın şokundan koruyor.

10. Filler dışkı rekortmenidir


Fillerin ne kadar çok gaz çıkardığını duyunca kimse şaşırmayacaktır. Ama filin günden ne kadar çok dışkı çıkardığını duyunca inanamayacaksınız. Yaklaşık 100 kilogram! Yavru bir filin 80-120 kilogram ağırlığında doğduğu düşünülürse, bu miktarın ne kadar çok olduğu daha kolay anlaşılır.

National Geographic Belgeselleri

19 Şubat 2010 Cuma

geçerken düşler sokağından ayrıntılara takılır ayağım

yağmur yağsa uykum kaçsa 
sonra parmağıma konan kuşta kaçıp gitse 
bu da mı sevdadandır?! 
tamam bunada aldırmadım yine geldim yanına 
ama aşk pazarında geçmiş onca mevsime ne demeli?
 aldanmışlara satılan düşler.. 
ya aldandığım düşler? 
ahh ne zaman yerindeydiki kaçıversin yerinden aklım.. 
sevdadanmış aldırmayacakmışım.
  sevdadan olana değil de neye aldırmalı?


yanlış anlaşılmasın :)
feridun abi her türlü iyidir hoştur.