29 Şubat 2012 Çarşamba

başlığımız yok bizim




- insanı çabuk sever, resmi aheste çizerdim..

+ insanı hemen sever, resmi çabuk çizerdim…

- şekersiz ve sırf saygıdan içerdim çayı.

+ çayı açık içerdim gözlerini görmek için

- ‘bak buraya yazıyorum diye milyar kelimeyi ziyan edende bendim’
kaç farklı otobüse bindim, takip ederken kokunu.

+ kaç otobüs kaçırdım
duraklarda
belkı gelirsin diye 
ama
gelmeyeceğini de bilerek
bekledim…
nerde kaldınsa
yoksun…
gelmedin hala
eve gidiyorum ben 
dondum
gelince ara.

- fazla tutan şu hoca ve kaçırdığım otobüsler,
az önce suratıma çarpan sıcaklık, uçuşan karlar arasında
bulurdum seni kalmış olsa ayak izin, 
annem çorba yap diyo, içer misin?

+ içerim elinden sen iste 
çorba
bayat çay da
ama hazır olmasın çay da çorba da
hicbir şey istemem hazır yapılınca
emek ve yürek gerek, yapılan her ne olursa
unutmadan
nanesi bol ola

- sallandıracaksın üç beşini kaynar suya
bak bi daha demleniyolar mı demliksiz.

28 Şubat 2012 Salı

Bilin ki, bir kez daha kaybetmişizdir.



Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse,

Beceriksiz adımlarla yürüyen bir kıza rastlarsanız. Sanki düşecekmiş gibi, sanki ayakları birbirine dolaşacakmış, bir yere takılacakmış gibi. Merdiven kollarını sıkı sıkı tutuyorsa. Aceleyle yürüyorsa mesela. Kalkacak son vapura, son trene yetişecekmiş gibi hızlı atıyorsa adımlarını. Yere, toprağı incitecekmiş gibi basıyorsa, yer çatlayacakmış gibi ürkek atıyorsa adımlarını. Şaşkınsa bir masaldan şehre düşmüş gibi.
Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse…
Utangaç bir kız yüzüyle karşılaşırsanız, başını yerden kaldırmıyorsa. Gözlerine hüzün düşmüşse. Karanlık değmişse bakışlarına. Gece gökyüzünü seyretmekten ay ışığının izi kalmışsa yüzünde. Gözlerinden yıldızlar dökülüyorsa mesela. Nereye baktığı anlaşılmıyorsa. Her şey gözlerinde kayboluyorsa. Kirpiklerine yakamozlar takılmışsa. Gözleri denize bakan bir balıkçının gözleri gibiyse.
Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse…
Genç gürültülerin arasında sessiz bir kıza rastlarsanız, kalabalığın ortasında bir sükut yürüyorsa. Tam konuşacakken dudakları titriyorsa, saklaması gereken bir sırrı taşıyormuş gibi. Bir ortaçağ bilgesinin susuşu gibiyse sessizliği. Henüz evrenin yaratılmadığı zamanlardan kalma bir sükutsa mesela. Bir Hint hikayesinin tanrısal suskunluğunu taşıyorsa.
Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse…
Saçlarını taramayı becerememiş bir kızla karşılaşırsanız. Konuşurken saçlarını savurmuyorsa. Sıkı sıkıya tokalarla yapıştırmışsa saçlarını. Uyumsuz kıyafetler varsa üzerinde. Yakıştırmasızca giydiklerini. Güzelliğinden utanıyorsa mesela. Yaz sıcağında boğazlı bir kazak giymişse. Bir pardesü giyip yün bir başlık takmışsa kafasına. Ya da modası geçmiş bir şapka takıyorsa. Ellerini sürekli başına götürüyorsa, saçlarını tıkıştırıyorsa şapkasından içeri. Ürkekse, bir başınaysa…

Bilin ki o kız, başörtülü bir kızdır.

Bilin ki, bir kez daha kaybetmişizdir.

Tarık Tufan